Merhaba arkadaşlar, Farhad Mohit’in anlatımından bir yazı paylaşmak istiyorum:
Bugün sizlerle kimliklerin çakıştığı, bazen kafa karıştırıcı ama her zaman zenginleştirici bir konuyu paylaşmak istiyorum. Ben bir İranlı-Amerikalıyım. Evet, iki kültür arasında özgürce dolaşan biri olarak kendimi biraz “free-range” İranlı olarak tanımlıyorum. Aslında her iki tarafın da en güzel yanlarını kucaklayabiliyorum: İran’ın şiirini, müziğini, felsefesini ve misafirperverliğini her gün yaşıyor; Amerikan bağımsızlık ve özgürlük anlayışını da derinlemesine hissediyorum.
Kültürlerin Arasında Kalmış Bir Yay Gibi 🎯
Bir yandan Amerikalı kimliğim özgürlüğün ve bireyselliğin simgesi. Amerika’da özgürlük, bağımsızlık her şeyin temelini oluşturuyor ve bu, hayallerimin peşinden koşmam için bana güç veriyor. Amerika’da özgürce kendi mutluluğumu arayabiliyor ve girişimcilik ruhunu sonuna kadar yaşayabiliyorum. Mesela şu sıralar, politik sistemin adaletsizlikleriyle mücadele ediyorum ve demokrasi kavramını yeniden tanımlamaya çalışıyorum. Harika değil mi? Bir Amerikalı olarak bunu korkmadan yapabiliyorum!
Ama diğer yandan İranlı kimliğim var. Ferdowsi, Hafez ve Mevlana’nın derin bilgeliği damarlarımda dolaşıyor. Her Amerikan idealinin içinde bir İran bilgelik molası veriyorum. Mesela bağımsızlık çok güzel, tamam, ama gerçekten bağımsızsam kimseye ihtiyacım yok mu? Bu biraz yalnız hissettirmez mi? İran kültüründe misafirperverlik ve topluluk içinde yaşamak çok önemlidir. Aslında, “İran” kelimesi bile “yar” yani “dostluk” ve “an” yani “toprak” kelimelerinden türemiştir. E hani nerde kaldı bu dostluk, bu sevgi, Amerikan özgürlük anlayışımın içinde? 🤷♂️
Sevgi ve Bağımsızlık Arasında Bir Denge 💕
Sevgi bağ gerektirir. Bağlılık, Amerikan bağımsızlık anlayışına biraz ters olabilir, kabul. Ama dayım Behzad’ın dediği gibi, “Sevgi, evrenin yüzdüğü eterdir.” Yani sevgisiz hiçbir şeyimiz yok! Peki, bağımsız mı olayım, aşkla mı dolayım? İşte asıl çok kültürlü sorum bu.
Bir de şu “sürekli gelişim” meselesi var. Amerika’da her zaman daha iyisini yapabilirsin; bu büyüme, gelişme arayışı gerçekten motive edici. Ama İranlı yanım diyor ki, “Eğer mutlu olacaksan, şimdi mutlu olmalısın.” Rumi de bizi, anın içinde kaybolmaya davet eder, "şimdi"nin tadını çıkarmamızı öğütler. Geleceği mi inşa etmeliyim, yoksa şimdinin keyfini mi çıkarmalıyım? Burası da bir başka paradoks.
Belki de Yanılıyorumdur 🧐
Belki de bütün bu ayrımları ben yaratıyorumdur. Aslında sahnede ne tam bir İranlı var ne de tam bir Amerikalı. İnsan dediğimiz şey, o büyülü, evrensel bilincin bir yansıması değil mi? Hepimiz insanız ve bu insan olma halimiz, bizi her türlü kültürel paradoksu kucaklama özgürlüğüyle donatıyor. Hem bağımsız hem de sevgiyle bağlı olabiliriz. Hem geleceği kurarken hem de "şimdi"nin tadını çıkarabiliriz.
İşte böyle dostlar, kimliklerimizi ve kültürel çatışmalarımızı kucaklayarak, hep birlikte burada, şimdi, ve “wow” diyerek yaşamaya devam edebiliriz. 🙌✨
Siz de benzer kültürel çatışmalar yaşıyor musunuz? Yorumlarda paylaşın, konuşalım! 💬